Herşey tamamda peki ya beslenme?

Herkese selam!
Bugün bahsedeceğim konu tabi ki ağ toplumunun yüz karası ve kolay para kazanma metodu olan "bugün ne yedim?" "sağlıklı beslenme" gibi başlıklar altında geçen bir konu olmayacak. Genelden ziyade daha özel bir konu olan "kanserden sonra ki tahribat için beslenme düzenim" gibi bir anlam içerecektir. Şuan bunu yerken bile elimin altında çiğ badem, çiğ fındık ve marketten almak durumunda kaldığımız kaju fıstığı var yani durum o kadar vahim.

Öncelikle burada kanserden dolayı bir beslenmeden söz etmiyorum. Anlatmak istediğim kanserin bıraktığı tahribatla doğan hastalıklarımı stabil tutmak ve elbetteki kanserin nüksetme tehlikesine karşı alabildiğim beslenme önleminden bahsediyorum. Hastalıktan sonra ailecek müthiş derecede sağlımıza, yediğimize içtiğimize dikkat ederek bir yaşam sürmeye başladık. Babam fazlasıyla alkol tüketen ve 150 kiloları gören bir adamdı. Hastalıktan sonra alkolü bırakıp deli gibi spora başladı ve 62 yaşına göre çok sağlıklı ve normal kiloda olmayı başardı. Hastalığım herkesi değiştirdi desem yeridir.

 Ambalajlı gıdalara HAYIR!

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; yıllardır marketten zorunda kalmadıkça asla ve asla ambalajlı gıdaları almıyoruz. Alınması gereken ana gıdaları memleketten, aile dostlarımızın yada tanıdıklarımızın köylerinden vb. getirtiyoruz. Herşey yerinde ve doğal ortamında sağlıklıdır ki zaten bu yüzden de köyde yaşayan insanlar metropoliste yaşayan insanlardan daha sağlıklıdır.

.GDO'lu besinler denilen bir illet aldı başını gidiyor. Herşeyin modası olduğu gibi bunuda kamuoyuna paylaşmanın bir modası vardı ve geçip gitti. Artık GDO'lu besinler kelimesini duymuyoruz. Çünkü alışıldı ve kabullenildi. Gıda sektörünün en büyük gelir kaynağı ambalajlı ürünler ve ucuz, hızlı bir üretim olan GDO'lu besinler desek sanırım yanlış olmaz.

Benim beslenme düzenim

Öncelikle kanserden sonra tek böbreğim kaldı ve bir kaç tane rahatsızlığım meydana geldi. Ayrı bir yazı da paylaşıcağım Gitelman Sendromum ve hipotiroidi hastalığım var. Kısaca paylaşmak gerekirse Gitelman Sendromu; böbreğin süzgeç görevi gören tübüllerindeki bir mutasyon sonucu süzmemesi gereken yani kanda bırakması gereken magnezyum ve potasyum minerallerini idrarla atmasıdır. Yani benim vücudumda gün sonunda normal insanlarda olması gereken kadar magnezyum ve potasyum bulunmayıp hepsi idrarla dışarı atılıyor. O yüzden her gün bu mineralleri hem ilaçla hemde besinle yerine koymam gerekiyor. Sanırım tek böbrekli olmamdan dolayı olacak ki ürik asit değerim hep yüksek çıkıyor. Bu iş böyle giderse yakında gut hastalığına yakalanmam kaçınılmaz, o yüzden bende elimden geldiğince bütün anlattığım sorunlara diyetisyenimle beraber besinlerle başa çıkmaya çalışarak pürinden kısıtlı magnezyum ve potasyumdan zengin bir beslenme düzeni oluşturdum.

Günde 2 bazen de 3 öğün yemek yiyorum. Klasik olarak kahvaltı en önemli öğündür. Kahvaltımda; avokadoyu eksik etmiyorum çünkü içinde bol miktarda potasyum bulunuyor. Kuru kayısı ve çiğ badem mutlaka oluyor. Yine kayısıda potasyumu bol miktarda barındırıyor. Gün aşırı yumurta ya da peynir yeme hakkım var yani ikisini bir arada yemem yasak. Çay en fazla bir bardak içme hakkım var çünkü mineral emilimi yapıyormuş. Öğle ve akşam yemekleri aşırı derecede değişkenlik gösteriyor. Kırmızı et, kümes hayvanların etleri, küçük balıklar, ıspanak, bezelye, karnabahar, mantar, kuru baklagiller, mayalı yiyecek ve içecekler vb. ürik asidimi yükselten pürinden zengin oldukarı için  tüketmem yasak. Yani kısacası vejeteryan beslenmem gerekmekte.


*Bahsettiğim diyet doktor gözetiminde olup kilo vermek için değil, hastalıklarım içindir.



Yorumlar